Güliz Baydemir İle Röportaj

Güliz Baydemir Kimdir ?
1982 yılında Tekirdağ’da doğan Güliz Baydemir, 2001 yılında birincilik ile girdiği Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim bölümünden 2005’te ikincilikle mezun oldu. Ardından Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nde Araştırma Görevlisi olarak çalışmaya başladı ve “Resim Yapıtında ‘Anı’ Olgusu Üzerine Araştırma ve Uygulamalar” adlı tezi ile yüksek lisans programından mezun oldu. 2010-2016 yılları arasında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak görev yaptı ve “Türk Resim Sanatında Renk Kullanımı” adlı eser metnini yazarak Resim Ana Sanat Dalı’nda Doktora/Sanatta Yeterlik eğitimini tamamladı. 2018’de ÇOMÜ GSF Resim Bölümünde Doktor Öğretim Üyeliğine atandı. Halen aynı kurumda görevine devam etmektedir.
Baydemir’in eserleri Türkiye’nin çeşitli şehirlerinin yanı sıra, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Makedonya, Arnavutluk, Kosova, Kore, Japonya, Çin, Azerbaycan, Kazakistan ve KKTC, gibi çeşitli ülkelerde sergilendi. 2011-2012 yılları arasında öğrenci değişim programıyla Academia di Belle Arti di Urbino’da öğrenim gördüğü süreçte İtalya’da da karma sergilere katılıp bir kişisel sergi açmış olan sanatçı, kariyeri süresince yurt çapında düzenlenen çeşitli yarışmalarda dereceler kazanmıştır. Eserleri yurt içinde ve yurt dışında çeşitli kamu
sal ve özel koleksiyonlarda yer almaktadır (Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi, Polimeks, Akkök Holding, Halat Holding,,Trakya Birlik, vb.).
Baydemir sanat çalışmalarını Çanakkale’de sürdürmektedir.

Nisa Koparan : Yurt dışına çıktığınız ve İtalya’da öğrenim gördüğünüz süreçte şahit olduğunuz sosyokültürel farklıların çalışmalarınıza yansıdığını düşünüyor musunuz? Gözlemleriniz sonucunda farklı bir atmosferi deneyimlemek bireyin sanat algısını şekillendirmede etkili olabilir mi?

Güliz Baydemir : Aslında o dönem “Sessiz Bölge” adlı resim serimde mimari yapılara, ve doğa görünümlerine odaklanmıştım. İtalya da Türkiye gibi bir Akdeniz ülkesi ve benzer coğrafi özelliklere sahip olduğu gibi insanların kişilikleri de benzer diyebilirim. Ben Kuzey İtalya’da Marche bölgesinde öğrenim gördüm ama Güney İtalya’da Calabria bölgesinde bir kişisel sergi açma fırsatım oldu. Özellikle Güney İtalya’da insanların sıcakkanlılık ve misafirperverlikleri Türkiye’dekinden farksızdı. Endülüslerin etkisi şehirlerin mimarisinde de göze çarpıyordu.Yine Türkiye’de olduğu gibi İtalya’da da her farklı bölgede kendine özgü bir mimari ve sosyokültürel bir yapı ile karşılaşıyorsunuz aslında. Ama tabi İtalyan mimarisine dair unsurları  Sessiz Bölge adlı serimde görebilirsiniz. Palazzo Ducale’nin duvarları, kale surları, Yine aynı seride komşu ülkelerin diğer şehirlerine yaptığım yolculuklarda;  Paris ve Sevilla gibi şehirlerden mirari kesitler resimlerime dahil oldu.. Aslında sanatçının üslubunu belirleyen öğelerin , içinde bulunduğu tarih, coğrafya ve psikoloji olduğunu düşünürsek farklı ülkelerde bulunmanın sanat algısına da bu bağlamda etkisi olduğunu söyleyebiliriz.

NK : Sanat ve küresellik arasındaki bağın sizin için taşıdığı anlam nedir? Bir sanatçının yurt dışındaki sergilere katılmasının küresel profili açısından ona nasıl katkıları olacağına inanıyorsunuz?

GB : Sanat zaten anlamı açısıdan evrensel olandır ya da evrensel olabilmelidir. Farklı kültürden sanat alımlayıcılarının bakış açılarını deneyimleyebilmek için bir sanatçının eserlerinin farkı ülkelerin izleyicileriyle buluşmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Özellikle büyük bir hızla her şeyin globalleştiği günümüzde yerel olanı global algıya sunuş biçiminizin özgün kişisel dilini geliştirebilmek adına özellikle gençlere tavsiyemdir.

NK : Yapıtlarınızda işlediğiniz konuları sizin için özel kılan nedir?

GB : Aslında hemen her serimin kişisel anılarımdan doğmakta ve onların etkisiyle şekillenmekte olduğunu söyleyebilirim. Dolayısıyla bu noktada öznelleşiyorlar.

NK : Hayatınızda sanata olan bakış açınızı değiştiren bir dönüm noktanız var mıydı? Varsa hangi yönde değiştirdi?

GB : Dönüm notası diyebileceğim bir an yok aslında. Her şey süreç içinde gelişti ve evrildi diyebilirim. Bu şekilde de devam ediyor.

NK : “Resim Yapıtında ‘Anı’ Olgusu” üzerine bir araştırmanız var. Peki anı olgusu bir kişinin sanat anlayışını nasıl değiştirebilir?

GB : Aslında değiştirmek değil de oluşturmak dersek belki de daha doğru olur. Anı olgusunun algılarımızı şekillendirmekle başladığı süreç, kişiliğimiz ve dolayısıyla tüm yaşantımızı şekillendirerek devam etmektedir.Öte yandan anıların insanı tarihsel geçmişine bağlayan bilgiler olduğu da söylenebilir. Sanatçının kişiliği, psikolojisi ve çevre faktörlerinin sanat yapıtının oluşumunda oynadığı rol bağlamında; anı olgusunun yaratımdaki etkisi sanat yapıtının oluşum sürecinde kişisel ve toplumsal anıların yeri ve önemini desteklemektedir. Tarih boyunca sanatçılar, kendi yaşantılarına ait izleri ve çevrelerine ait gözlemlerini yapıtlarına aktarmışlardır. Özellikle Freud’un Leonardo da Vinci’nin bir çocukluk anısı saptamasında olduğu gibi, yaratım sürecinde bilinçaltı içeriğin sanatsal eyleme dönüştürülerek dışa vurulmuş olduğu izlenmiştir. Caspar David Friedrich ve Edvard Munch, Frida Kahlo, Paula Rego gibi sanatçıların kişisel anılarını, kimi zaman kendilerine özgü semboller kullanarak, kimi zaman da doğrudan, resimlerine aktardıkları görülmüştür.

NK : Sizi sanat yapmaya yönelten motivasyonunuz nedir?

GB : Yaratma ve kendini var etme içgüdüsü diyebilirim. Belki de hayatımız boyunca kontrolünün sadece kendimize ait olduğu şey sanat eserlerimiz aslında.

NK : Eserlerin maddi karşılığını belirlemede hangi faktörler etkili oluyor?

GB : Bu henüz benim de cevabını bulamadığım bir soru. Benim için işin yaratım kısmı pazarlama kısmından daha ön planda.

NK : Son zamanlarda takip ettiğiniz veya rol model olarak benimsediğiniz sanatçılar veya edebi, felsefi figürler var mıdır?

GB : Yakın zamana kadar Nietzsche, Sartre, Kafka gibi yazarlar, Varoluşçular ve Nihilizmden etkilendiğimi söyleyebilirim.

NK : Yavaş yavaş toplum üzerindeki etkisini yitirdiği söylenen pandemi sürecinin size ve sanatınıza etkisini nasıl değerlendirirsiniz? Pandeminin yaratıcılığa, düşünsel dünyaya ve sanat ruhuna zarar verdiğine dair düşüncelere yorumunuz ne yönde olur?

GB : Ben tam tersini düşünüyorum, pandeminin insanları daha bireyci hale getirdiğini ve bu açıdan toplumsal ruha zarar veriğini söyleyebiliriz. Ama sanatçı yalnızken ve asosyalken daha üretken olabilir aslında. Bu açıdan sanatçıların pandemiyi olumluya dönüştürdüğünü ve daha fazla sanatlarına yoğunlaştıklarını, özellikle pandeminin sanatçıları insan ve doğa ilişkisini sorgulamaya ittiğini ve sanatçıların bu bağlamda işler üretmeye ağırlık verdiklerini gözlemliyorum.

Değerli paylaşımları için Güliz Baydemir‘e teşekkür ederiz.