Ferhat Edizkan Kimdir?
3 Ocak 1976 yılında İstanbul’da doğdu. Galatasaray Lisesi’ni bitirdikten sonra Galatasaray Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler okurken ikinci sene okulu bırakıp 1997 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde resim okumaya başladı. Okul devam ederken 2002 yılından itibaren kendi atölyesinde eğitim vermeye başladı. 2017 yılında atöyesini kapattı, şu an kendi projeleri üzerinde çalışmaktadır.
Zeren Ceyda Çalışal: Kendinizi nasıl tanımlarsınız? Ressam, çizer ya da tasarımcı gibi spesifik bir alanınız var mı?
Ferhat Edizkan: Sanırım en uygun tanım, çizer ve eğitmen olur.
ZCÇ: Sanatla uğraşmaya ne zaman ve nasıl karar verdiniz?
FE: Çocukken çizgi roman okumayı çok severdim. Özellikle Conan, hem hikayesi hem de çizerlerinin kalitesiyle beni çok etkilemiştir. Küçük yaşlardan itibaren, çizgi romanlardan kopya çalışmaları yapmayı ve serbest çizimlerle hayalimdekileri kağıda dökmeyi çok severdim. Lise biterken aklımda resim okumak yoktu, Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü kazandım. Ama birinci sınıftan sonra bu alanda mutlu olamayacağımı fark edip resim okumaya karar verdim, ikinci sınıfta Galatasaray’ı bırakıp resim okumak için hazırlanmaya başladım. Karar anım buydu.
ZCÇ: Aldığınız sanat eğitiminden en önemli kazanımınız nedir? Eğitim hayatınızda size yol gösteren sanatçılar oldu mu?
FE: Gerek yetenek sınavlarına hazırlık dönemi, gerek de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde resim okuduğum seneler için kazanım adına, sadece çok yetenekli arkadaşlar tanıdığımı söyleyebilirim. Eğitim olarak aradığımı bulamadım, kendi kendimi eğittim. Çok yoğun bir şekilde yurt dışı kaynakları takip ettim; kitaplar ve online derslerle kendi ders programımı oluşturdum. Anatomi ve perspektif bilgisini bu programın temeline koyup ilerledim.
Online derslerini takip ettiğim Glenn Vilppu’nun işine duyduğu saygı, tutku ve samimi paylaşma çabası, benim için en önemli yol göstericilerden olmuştur diyebilirim.
ZCÇ: Tekniğiniz hayatınız boyunca nasıl gelişti ve değişti? Farklı materyallere nasıl geçiş yaptınız?
FE: Her zaman elimizin altında olan, basit ama çok geniş imkanlar barındıran, resim sanatının başından başlayarak tüm gelişim süreçlerinde kullanılan desen malzemelerine derin bir bağlılığım var; füzen, özellikle kurşun kalem, tükenmez kalem, mürekkep. Bunun yanında sürekli yeni malzemeler denemeyi de seviyorum ama sonunda hep kurşun kaleme geri dönüyorum.
ZCÇ: Eserlerinizde anatomik teknik öne çıkıyor, sizce bunun eserlerinize katkısı ne olmuştur?
FE: Temel bilgiler insanı özgürleştiriyor, anatomi de bunlardan biri. Başlangıçta çok teknik görünen bu bilgide ustalaştıkça, figür çalışırken çizgi giderek daha rahat, akıcı bir hale geliyor. Neredeyse sezgisel bir hale dönüşüp zahmetsiz bir nitelik kazanıyor.
ZCÇ: Yeni bir esere başlamadan önce nasıl bir düşünce süreciniz oluyor? Fikirlerinizi nasıl ediniyorsunuz?
FE: Çalışmalarımın doğruya en yakın tanımını, desen üzerine denemeler, doğaçlamalar şeklinde yapabilirim. Sürekli bir öğrenme durumundayım; derinleşmeyi, inceleyip bağlantılar kurmayı seviyorum. Eser üretme baskısı yok üzerimde, olabildiğince çok şeyi derinlemesine öğrenip, beynimin bu bilgileri ne şekilde birbirine bağlayacağını görmek için doğaçlama çizimler yapıyorum. Şu ana kadar bu şekilde ilerleyen süreç ileride başka bir biçim alabilir, üzerinde düşünüp uzun uzun çalıştığım bitmiş işler de yapmaya başlayabilirim.
ZCÇ: Hayatınızı sanattan kazanmaya geçişiniz nasıl oldu? Nasıl zorluklarla karşılaştınız?
FE: Aslında hayatımı resim satarak ya da ilüstrasyon yaparak kazanmadım hiç, atölyelerin kurslara dönüşmesi konusunda düzenlemeler yapılana kadar atölyemde eğitim verdim. Kurs yapısının resim eğitimine uygun olmadığını düşündüğüm için de o dönem atölyemi kapattım.
Ders vermeye başlamamın hikayesi de; Mimar Sinan’da okurken, kantinde çizim yapan birini görüp çizimlerine bakmak istememle başlamış oldu. İç mimarlık yüksek lisans öğrencisi Altan Saraçoğulları ile böylece tanıştık, yetenek sınavlarına öğrenci hazırlıyordu benim ise eğitim vermek gibi bir düşüncem hiç olmamıştı. Altan’ın yurt dışında çalışma durumu ortaya çıkınca; o sene sınava girecek öğrencilerine, kalan 3 ay gibi bir dönemde, benim ve iç mimarlıktan arkadaşı Ercin Karsan’ın ders vermesini istedi. Figür konusunda ben, perspektif konusunda da Ercin onlara yardımcı olacaktık. Çok direnmeme rağmen, Altan; Ercin ve benden başkasına güvenemeyeceğini söyleyince sadece o dönem sonuna kadar tamam dedim. Eğitim vermeye bu şekilde başladım ve bir daha da bırakamadım. Henüz okurken eğitim veriyor olmanın sorumluluğu vardı, bu dönem hayatımda hiç olmadığı kadar yoğun çalıştım. Anlatacağım konuları, İngilizce kaynaklardan derinlemesine araştırma yaparak hazırladım. Bu süreç hala devam ediyor, öğrenmeyi hiç bırakmadım.
ZCÇ: Sanat hayatınızda eser çıkarmakla beraber öğrencileriniz de oldu. Öğrencilerinizle etkileşiminiz eserlerinizi nasıl etkiledi? Ders vermek sizi geliştirdi mi?
FE: Ders verdiğim yıllar boyunca çok çeşitli amaçlarla gelen öğrencilerim oldu, çizerek anlatmayı sevdiğim için 6 saat süren dersler sırasında 14 öğrencinin kağıtlarına sürekli çizim yapmaktan çoğu zaman yemek yemeye fırsatım olmazdı. Bir de bunun ders öncesi hazırlık süreci var tabii ki.. Bu kadar yoğun bir tempoda bu kadar geniş bir skalada yıllar boyunca eğitim vermek gelişimimdeki en önemli unsur oldu. Bir aşamadan sonra artık her şey sezgisel hale gelmeye başladı. Bir öğrencinin neye ihtiyacı olduğunu sezerek; anlık, o ihtiyaca yönelik çalışma fikirlerinin neredeyse bilinçli bir çaba olmadan zihnimde belirmeye başladığını deneyimledim.
ZCÇ: Kabak çekirdekleri üzerine yaptığınız resimleriniz var, bu fikri nasıl geliştirdiniz? Özellikle kabak çekirdeği seçmenizin bir nedeni var mı?
FE: Instagram paylaşımlarımda en çok hangi kalemi kullandığım soruluyordu. Çizim yaparken aklıma bu soru geldi, üretirken en iyi malzemeyi kullanmanın düşünüldüğü kadar önemli olmadığını vurgulamak için ne yapabilirim diye düşündüm. Ve ortaya bir şey çıkarmak için elimizin altında o an ne varsa onu kullanabileceğimizi göstermek istedim, masada kabak çekirdeği vardı, ucunu mürekkebe batırarak çizim yaptım. Mürekkebin kabak çekirdeği dokusuna çok yakıştığını fark ettim ve üstüne fırçayla hızlı bir çalışma yaptım. Sonuç hoşuma gitti, kısa bir süre çok sayıda bu şekilde çalışma yaptım ve hevesimi aldım. Kabak çekirdeği üzerine resim yapan çizer gibi bir durum yok, bir dönem keyif verdi ve geride bıraktım. Aynı heyecanı hissedersem belki bir süre tekrar çalışırım bu şekilde.
ZCÇ: Genç sanatçılara verebileceğiniz bir tavsiye var mı?
FE:
İlk fırsatta İngilizce öğrenin ve ilerlemek istediğiniz alandaki yabancı kaynakları takip edin.
Robert Green “Ustalık” kitabını mutlaka okuyun.
Güne sabah erken başlayıp, yapmanız gereken en önemli işleri dünyanın geri kalanı uyurken bitirmiş olun.
Bol bol seyahat edin, yaşayın.
Temel bilgilerde ustalaşın; anatomi, perspektif, ışık-gölge, kompozisyon, renk vs..
Beynin nasıl işlediğini öğrenin, böylece yaratıcılık sürecini daha iyi anlayacaksınız.
Hayata tek açıdan bakmayın, hangi fikirlerin size ait hangilerinin siz farkında olmadan zihninize yerleştirilmiş olduğunu anlamaya çalışın. Sürekli sorgulayın, meraklı olun.
Kısayol aramayın, çok çalışın.
Sanat dışındaki alanlarla da ilgilenin.
Bol bol kitap okuyun.
Zaman yönetimi, proje yönetimi, zihin haritası(mind map), verimlilik, görsel düşünme(visual thinking), tasarım odaklı düşünme (design thinking), organizasyon, vizyon, eleştirel düşünce (critical thinking) gibi konularda bilgi sahibi olun.
Sosyal becerilerinizi geliştirin.
Meditasyon yapın.
Pinterest kullanın.
Bilgiyi, yaptıklarınızı paylaşın. Dünyanın; üreten, ilerleyen kesiminin bir parçası olun.
Özgür olun.
Tarzını beğendiğiniz eski ustaların yüksek çözünürlüklü çalışmalarını her gün en az 10 dakika boyunca inceleyin. Sadece resmin bütününe bakmayın çok yakınlaşıp çizgilerini, fırça vuruşlarını özümseyin.
Tavsiyeleriniz ve katılımınız için teşekkür ederiz, bizim için değerli bir röportaj oldu.