İrem Nur Terzi İle Röportaj

İrem Nur Terzi Kimdir?

1989 yılında İstanbul’da doğdu. Çocukluğundan beri çizgi filmler, oyuncaklar ve maketler ilgi alanı olmuştur. Bu merakı üniversitede okuyacağı bölümü seçmede kendisine oldukça etkisi oldu ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Sahne Dekor & Kostüm Tasarımı bölümünde eğitimini tamamladı. Üniversitede stop motion animasyona ve kuklalara ilgisi arttı. Mezun olduktan sonra bu ilgisi bir tutkuya dönüştü ve okulda öğrendiklerini unutmamak adına kendi kendine karakterler ve kuklalar yapmaya başladı. Kendi kendine yapmaya başladığı çalışmalar ilgi görmeye başlayınca buradan devam etmeye karar verdi. 2014 yılında birkaç figür denemesiyle başlayan bu macera bir işe dönüştü. Akbank’ ın Bababank ve Siemens’ in Piknik isimli reklam filmlerine de çalışmaları ile hayat veren sanatçı, Kadıköy’de evinin küçük bir odasında çalışmalarına devam etmektedir.

Dolunay Taşdemir: Kukla yapımına karşı ilginiz nasıl başladı ve nasıl gelişti?

İrem Nur Terzi: Kukla yapımına merakım üniversitede okuduğum bölümde başladı. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Sahne Dekor ve Kostüm Tasarımı Bölümünde okudum. Bölümün adında kukla ismi geçmiyor ama ana derslerden biri de kukla sanatıydı. Okulda kukla yapımını ve çeşitlerini öğrendim. Farklı kukla tarzlarının içinden en sevdiğim animasyon kuklası alanına doğru yöneldim. Bu alandan bir çalışma yaparak mezun oldum.

DT: Kukla veya maket yapımı dışında ilgilendiğiniz sanat alanları var mıdır?

İNT: Kukla ve maket yapımı dışında el sanatlarının her türlüsüne ilgim var diyebilirim. Farklı malzemeler öğrenmeyi, yapım videoları izlemeyi seviyorum. Yeni alanlar keşfetmek, denemek bana kendi alanımda çok şey katıyor. 

DT: Kulaklarınızın bazılarına kişilik veriyorsunuz. Bu doğrultuda sanatçıların yaptıkları çalışmalara kişilik unsuru katmaları, çalışmayı hangi ölçülerde etkiler?

İNT: Evet bazen kuklalarıma isim verip onlara hikayeler yazıyorum. Ortaya çıkan bir kuklanın ya da figürün bir hikayesi olmasını seviyorum. Karakterin hikayesini de üzerindeki detaylarda göstermeyi tercih ediyorum. Bu detaylarda kendimden bir şeyler de oluyor tabii. Her kuklada kendimden bir hikaye, bir parça olmasının kendimi anlatmamda iyi bir aracı olduğunu düşünüyorum.

DT: Etsy, Patreon ve diğer sosyal platformlarda içerik üretiyor ve çalışmalarınızı satıyorsunuz. Atölye ve küçük işletme alanına adım atmak isteyen kişilere sunabileceğiniz öneriler nelerdir?

İNT: Sosyal medya ve online satışın iyi değerlendirildiği zaman küçük işletme ve atölye sahiplerine çok iyi yol açacağını düşünüyorum. Ben de farklı kanallar yoluyla hem işimi tanıtıyorum hem de figürlerimi satıyorum. Kaliteli içerik üretmek, iyi olduğunuz bir alanı keşfedip onda sabrederek çalışmak, global sitelere üye olarak ürettiklerinizi paylaşmak işinizi güzel bir yere taşıyacaktır. 

DT: Stop motion veya kukla çalışmalarınızda karakterler için oda veya malzeme hazırlarken nelere özen gösterirsiniz?

İNT: Çalışmalarımda kullandığım malzeme konusunda dikkatli biriyim diyebilirim. Malzemelerimin dayanıklı, sürdürülebilir, kullanımı kolay olması benim için önemli. Figürde ya da makette anlatmak istediğimi en iyi şekilde ortaya çıkaracak malzemeler kullanmaya özen gösteriyorum. İyi olmayan bir malzeme işinizi istediğiniz gibi göstermeyebilir. 

DT: Sizce stop motion animasyonların en göz alıcı kısmı nedir?

İNT: Stop motion işlerin bence en göz alıcı kısmı sadece maket ve kukla olarak gördüğünüz çalışmanın çekim sonrası ekrandaki hareketli hali. Gerçekten sahnenin içine kamera girdikten sonra artık gördüğünüz şey bir maket olmaktan çıkıyor ve bambaşka bir dünya oluyor. 

DT: Dünya çapında pek çok oyuncak müzesini gördünüz. Gittiğiniz oyuncak müzelerinin size kişisel olarak katkıları neler olmuştur? Oyuncak müzeleri sizce tarihi ve kültürel açıdan geçmişe dair ne tür bilgiler verebilir?

İNT: Yurtdışında gittiğim şehirlerde oyuncak müzesi bulunuyorsa mutlaka ziyaret ederim. Oyuncaklara olan ilgim hiç bitmediği için, müzelerde gezerken çocukluğuma dönmüş gibi hissediyorum. Oyuncak müzesi bana ilham veriyor. 

Her ülkenin kültürü farklı olsa da oyuncaklara baktığımız zaman çoğunun ortak bir noktası olduğunu fark ediyorsunuz. Gittiğim müzelerdeki oyuncakların çoğu, çocuk olmanın dünyanın her yerinde aynı olan ortak bir dil olduğunu gösteriyor.

 Değerli paylaşımları için İrem Nur Terzi ‘ye teşekkür ederiz.