Adem Başpınar Kimdir?
1975 Malatya /Arapgir’de doğdu. 1994 İstanbul Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’nden, 1999 Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Neşe Erdok – Özdemir Altan Atölyesi’nden mezun oldu. İstanbul Devlet Opera ve Balesi / Realizatör (Sahne Ressamı) olarak görev yapmaktadır. Kişisel ve karma bir çok sergilerde yer almıştır. Prestijli iki ödül sahibi olan sanatçımız, Beyoğlu’ndaki atölyesinde resim çalışmalarına devam etmektedir.
Kerim Önder Uluçay: Sanata olan ilginiz ne zaman ve nasıl başladı? Sizin sanata olan ilginizi ne gibi faktörler etkilemiştir.
Adem Başpınar: Ben elektriği olmayan belki Hitit’lerin yaşam biçimine benzeyen bir köyde dünyaya geldim. Bütün iletişim araçlarından kenarda büyüdüm ama çok ilginçtir okulun ilk günü panodaki resimlere bakıp çok uzak hayaller kuruyordum. Hikaye kitaplarını ödünç alıp içindeki resimleri çizmeye başladım. Etrafımda büyük ilgi oluşuyordu. İşte bu meyil verme, gönül verme belli güdülerimi devinime ediyor, görsellikle ilgili herşey benim dikkatimi diğer herşeylerden daha fazla çekiyordu. Ortaokulu Esenler’de devam ettim, resim derslerinde arkadaşlarımın yardım isteğine cevap verirken o meyil verme işi bende tutkuya dönüştü.
K.U : Güzel sanatlar eğitiminizin lise düzeyinde başlamış olmasının sizin sanatçı kimliğinize ne gibi etkileri olmuştur?
A.B : Dediğim gibi bugün yetenek dediğimiz şeyin aslında yaptığın işin ateşiyle yanmak olduğunu düşünürüm. O közü tutuşturan ilk kıvılcım sevmektir. Ortaokul hocam bu lisenin (İstanbul Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi) varlığını ve sınavla alındığını söyledi ve kesin girmem gerektiğini bana salık verdi. Dört yıl müthiş imkanlarla ve herbiri birbirinden saygın hocalarla yetiştim bu imkanları sağlayan bu liseyi kuran bize binbir türlü emeği geçen hocalarımın önünde hep saygı duyarak anarım. Lise bana resim sanatının insanlığın başlangıcından bugüne gelen büyük mirasını gösterdi. İnsan kemalete erdikçe düşünce biçimi dolasıyla görseli plastik dili değişiyordu bu büyük ummanı sezdiğim de şaşkındım. Merak etmeyi öğretti. Gözümü ve kulağımı eğitti. Neyi görebilirdim neyi duyabilirdim neyi sevebilirdim artık. Lisedeki sanat eğitimi bana bu işin katmanlarını, ufkunu gösterdi. Hala ayrı bir yeri vardır bende…
K.U : Tarzınızın hangi sanatçıların izlerini taşıdığını düşünmektesiniz?
A.B : Bugün medeniyet dediğimiz ne varsa geçmiş deneyimlerimizin bir sonucu, duygusunu hep içimde taşırım. İnsanı tüm yanlarıyla, kopuk parçalarıyla işler ve onu anlamaya çalışırım. Sanat benim için hala okunmayı bekleyen koca bir külliyattır, her akımın büyük ustaları öncüleri var. Ben tek tek isim veremem ki her akım bir bütünün parçası, sanatçı ise bir zincirin halkası olup gelir o koca külliyata eklenir.
K.U : Felsefenin tarzınız üzerinde ne türden etkileri bulunmaktadır? Bir ressamın eserlerinde felsefeden istifade etmesi sizce ne kadar önemlidir?
A.B : Bir ressamın önce dünyayı, insanı ve kendisinin ne anlama geldiğini bilmesi lazım. Bir derdi olsun ki bunu sanatın bir dalıyla icra edebilsin, üretebilsin. Tabii bunun için de sanat ondan bazı şeyler bekler; klişe olmamasını, yenilikçi olmasını, fark edilmeyeni fark etmesini bekler. Bu da sanatçının kendi tavrına, tutumuna göre değişir yeterki ressam, geçmişteki mirası da, insan türünün geliştirdiği o yöntemleri güzelce süzerek, onları öğrenerek sonrasında da özgün şeyler üreterek yoluna devam etsin.Sanat insanı daha yüce bir değerin içinde olduğunu söyler bu da felsefeden geçer. Resmi duvar süsü olmaktan kurtarır.
Resmim; heybesinde bilgelik ve azık taşıyan insanların daha ferah bir nefes bulma özlemidir.
K.U : Eserlerinizi adlandırırken neye göre adlandırmaktasınız? Adlandırırken tek kelime kullanmanızın bir sebebi var mıdır?
A.B : Resmim; insanı, her canlıyı ve evreni irdeleyen tanıklığımdır, ki; bu geniş bir zaviyeden gerçekleşir. İnsanlık katmanlarını, maddeyle, mülkiyetle olan imtihanını, sosyal evre ve yaşantısını büyük bir merakla araştırır. Onun destanlarını, sosyolojisini inceler. Ben resim dışında edebiyata, şiire de yatkınım. Yazıyorum da… Bir dertle yapılmış resimler benimkisi.. Konusu var adı da olcak tabii ki… Tek kelime olmasının özel bir nedeni yok.
K.U : Sanatsal tarzınızdaki soyutsallık, anlatmak istedikleriniz üzerinde nasıl bir etkiye sahiptir?
A.B : Soyutsalık sanatçının plastik dilidir aynı zamanda tercihine bağlı olarak olay, tasarımın hareket-hareketsizlik, boşluk-doluluk gibi yığınla ilişkiyi irdeler. Figürlerimi genelde hareket halinde abartılı ve anıtsal resmederim. Çalışmalarımda merkezde kompozisyon anlayışının ağırlıklı olduğu, kübik formlu, anatomilerinde belli oranda deformasyona sahip figürleri, birer heykele dönüştüren mekansal etkilerle harmanlarım. geniş bir zamana tanıklık ederim.
K.U : Bazı eserlerinizde insan figürlerinin yanı sıra hayvan figürlerinin de eşlik ettiği görülmektedir. Eserlerinizdeki kompozisyonlarda hayvanlar ne gibi bir önem taşımaktadır?
A.B : Resmim; İnsanı, ona yaraşır bir dünya özlemiyle yeniden ele alır. Bireyin tuhaf yalnızlığını, içsel yolculuğunu önemser. Doğadan yansıyan ilham ona yarendir. İnsan toplumsal bir varlık ki doğayla iç içedir, taşla konuştuğu bile olur. İnsan, insana ve doğaya muhtaçtır, aksi halde benliği parçalanır. Her insan bu canlı doğanın bir üyesidir, diğer canlılar gibi.. ki bu varidatı kendinde toplar.
K.U : Ressam kimliğinizin yanı sıra realizatör olarak da sanatsal çalışmalarda bulunduğunuz bilinmekte. Sahne dekorasyonu yapmış olmanızın, tuval üzerine yaptığınız çalışmalara herhangi bir getirisi olduğunu düşünmekte misiniz?
A.U : Sahne işte.. Hayat derim. Dekorunda çalıştığım bir oyunu izlerken, onu bütün öğeleriyle içselleştiririm. Bazen sahneye koyulanı kendi resmimle izlediğim olur.
K.U : Genç sanatçılar başarılı olmak için sizce nasıl bir yol izlemelidir? Bu doğrultuda verebileceğiniz tavsiyeler nelerdir?
A.U : Resim okumak bütün kökleriyle araştırmayı, entellektüel olmayı sanat mirasını, akımları iyi irdelemeyi gerektirir. Felsefi bir duruşu, sabrı derviş edasına bürünmeyi, içselleşmeyi gerektirir. Sanat ateşini hiç söndürmeden, sürekli defter tutmayı, desen çalışmayı lüzumlu kılar. Resim yarışmaları, karma sergiler, çalıştaylar, duvar resimleri takip edilebilir. Umutsuzluğa kapılmadan, belki de bu bir çile yoludur, bu çileyi çekmeye razı olanlar bahtiyar olurlar.
Bu güzel röportaj için Adem Başpınar‘ a teşekkür ederiz.