Süleyman Saim Tekcan Kimdir?
Süleyman Saim Tekcan, Türkiye’de baskı sanatlarının öncülerinden ve sanat eğitimi açısından önemli eğitmenlerimizdendir. Ressamlık, heykeltıraşlık, baskı, grafik, gravür ve oyunculuk gibi birçok sanat dalında izini bırakmıştır. 1940 yılında Trabzon’da doğmuştur, 1958 yılında Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş bölümünü kazanmıştır. 1968 ve 1975 yılları arasında İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü’nde öğretim görevlisi olmuştur. Bu süreç içerisinde 1970 yılında Almanya’da araştırma yapmıştır ve yabancı baskı eğitimini incelemiştir. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Akademisi’nde lisans ve doktorasını tamamladıktan sonra eğitim görevlisi olmuştur. 1985 yılında Profesör olarak Mimar Sinan Güzel Sanatlar Akademisinde “Grafik Sanat Dalı” başkanlığına atanmıştır. Baskı ile ilgili çok sayıda atölye açtı ve sanat fakültelerinin kurulmasına katkı sağladı, Yeditepe ve Işık üniversitelerinde kurucu dekan oldu. Serigrafide “Islak Baskı” tekniğini geliştirdi.
Zeynep Sunay: Sanata olan ilginiz nasıl başladı? Bu ilgiyi nasıl geliştirdiniz?
Süleyman Saim Tekcan: Sanata olan ilgim çocuklukta başladı. Yağmur yağdığı, çukurlara dolduğu ve toprağın yumuşadığı zamanlar vardı. O yumuşayan topraktan elimize çamur alıp heykeller yapardım. Tabii okullarda sanat ve müzik eğitimi vardı, o sıralar okullar bu tür alanlar için çok hassastı ve iyi öğretmenlere sahipti. Böylece okulda da sanata olan ilgim konusunda eğitiliyordum. Sanat tarihi dersleri, felsefe dersleri, mantık dersleri daha çok değer görüyordu. Bütün bunlar beni ve düşünmemi geliştirmişti. Şimdi o biraz azaldı orta okul, liselerde.
ZS: Aldığınız sanat eğitimi sizi nasıl etkiledi? Bir sanatçı ve eğitmen olarak sizin eğitime katkılarınız neler oldu?
SST: Ortaokulda, lisede sanat ve resim atölyelerimiz vardı ama asıl sanat eğitimimi aldığım yerler Gazi Eğitim Enstitüsü ve Akademi oldu. Buralarda çok iyi öğretmenlerle karşılaştım ve kendimi geliştirdim. Daha sonrasında uluslararası bazı okullara gittim. Yurt dışında güzel sanatlar liselerini, bu okulların eğitim programlarını inceledim ve Türkiye’de güzel sanatlar liselerinin kurulmasına destek oldum. Sanata hizmet ettiğim okulların en başında bu liseler geliyor, birçok üniversitede güzel sanatlar fakülteleri kurdum. Bu fakültelerde benim bir sanatçı olarak eğitime katkılarım arasındadır.
ZS: Sanatın kültürdeki önemi nedir, bir sanatçı kültürden nasıl etkilenir?
SST: Anadolu toprakları çok verimli topraklardır, katman katman uygarlıklar bu topraklarda yaşamıştır. Gelmiş geçmiş medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. Medeniyetler eğer eser bırakırsa tarihte kalır, eser bırakmaz ise unutulup giderler. Anadolu topraklarında ise Hititlerden, Urartulardan, Selçuk’tan, Osmanlı’dan, Yunan ve Roma’dan her türlü eserlerin olduğu derin bir doğa bulunmaktadır. Bu geçmiş kültürler, günümüzdeki kültürü etkiler ve insanlara öğretir. Müzede sergilenen eski eserler insanlarda büyük bir etki yaratır. Örneğin Anadolu Medeniyetleri Müzesi Türkiye için çok önemli bir müzedir, Dünya’da bunun gibi müzelerin sayısı azdır. Ancak birçok müzede Anadolu’dan kaçırılmış örnekler, eserler bulunur. Yurtdışındaki antropoloji müzelerinde de Anadolu’ya ait eserler görülür.
ZS: Eserlerinizde at figürü öne çıkmaktadır, sizin için bu figürün önemi nedir?
SST: Önemli bir şairimiz olan Nazım Hikmet “Dörtnala gelip Uzak Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket, bizim.” demiştir. Atalarımız buraya Orta Asya’dan at sırtında gelmiş ve bir imparatorluk kurumuştur. İmparatorluğun at olmadan kurulmasına imkan yok, at geçmiş kültürümüzde çok önemlidir. Benim ailemdede atın çok büyük bir önemi vardır, babaannem at binen bir Çerkez kadınıdır. At üzerinde ömrü geçen bir kadındı. Bütün bunlar benim kültürel ve ailemden kaynaklı ata yakın olmamı sağlıyor ama at aslında bütün sanatçılar için çok önemli bir hayvandır. Altın kesim dediğimiz ölçüler, estetik ölçüleri en iyi olan canlılardan bir tanesi at bir diğeri de insandır. Onun için atı seçmemin bir diğer sebebi de estetikliğidir. Benim yedi tane önemli dönemim var, onlardan bir tanesi atlarla ilgili dönemim ama en uzun süren dönemdir.
ZS: Kendi geliştirdiğiniz bir teknik var. Bu tekniği geliştirirken nasıl bir yol izlediniz, bu teknik sanatçıları nasıl geliştirdi?
SST: Kurduğum baskı atölyelerinde bir çok farklı teknik kullanıldı. Gravür tekniğinde ve serigrafi tekniğinde, tekniği kullanırken; sanata nasıl yenilikler katılır, nasıl bir farklılık yapabilirim konularını düşünürdüm. Serigrafide yaş baskı dediğimiz bir tekniği ilk defa ben kullandım. Bununla ilgili de Dünya’nın birçok farklı yerinde sanat eğitimi veren okullarda çalışan hocalar bu tekniği öğrenmek için Türkiye’ye geldiler ve bu tekniği benden öğrendiler. Büyük ve uluslararası, Bienal gibi, sergilere gönderdiğim işler sayesinde bu tekniği gören insanlar, sanatçılar oldu. Duvarda asılı resimlere bakıp bu teknik hakkında meraklanan insanlar bu tekniği öğrenmek için benim atölyeme geldiler ve hatta çalışanlar da oldu. Bu tekniği öğrenip eserler ürettiler, ürettikleri eserlerin bir kısmı müzede bulunmaktadır.
ZS: Atölyelerinizden birçok büyük sanatçı geçti. Sizin için farklı sanatçılarla tanışmanın ve çalışmanın önemi nedir? Özellikle Çamlıca Sanat Evi’nin önemi nedir?
SST: Çok atölye kurdum, değişik yerlerde atölyeler oluştu. Bu atölyeler arasında Çamlıca Sanat Evi çok önem taşıyor. Bir bina yapıldı, atölyeleri ve bir sanatçı misafirhanesi vardı. O yerde de sanatçılar gelip kalıyor ve çalışıyorlardı. İMOGA’da birçok farklı sanatçıdan eserler bulunmaktadır. Bu sanatçılar zamanında bizim atölyemize gelmiş, çalışıp iş üretmiş yerli ve yabancı sanatçılardır. Atölyede çalışmaları karşılığında para ödemek yerine eserlerini bırakırlar. O bıraktıkları eserleri burada sergiliyoruz, bu müzenin oluşmasında çok önemli bir yere sahipler.
Müzemizde büyük bir duvarda sanatçıların fotoğraflarını görebilirsiniz. Bu fotoğraflar artık aramızda olmayan ama bizimle çalışmış sanatçıların fotoğraflarıdır. Biz bu fotoğraflara ölümsüzler diyoruz. Sanatçıların en önemli özelliği, öldükten sonra yaşamalarıdır. Arkalarında bıraktıkları eserlerle hatırlanmaya, yaşamaya devam ediyorlar.
ZS: Türkiye’ye baskı sanatını tanıştıran öncülerden oldunuz ve Türkiye’nin ilk baskı sanatı müzesi IMOGA’yı kurdunuz. Sizi, IMOGA’yı kurmaya iten faktörler nelerdi?
SST: Atölyelerden sonra İMOGA kuruldu. Başka müze müdürleri gelip İMOGA’yı gezdiği zaman Dünya’da grafik sanatları müzelerinden en iyiler arasında olduğunu söylüyorlar, bunlar tabii bizi çok mutlu ediyor. Ben orta sınıf bir ailede büyüdüm. Çocukken devlet okulları, parasız okullar olmasaydı bizim okuma şansımız hiç olmayacaktı. Parasız okumak, devlet imkanlarıyla kendimiz geliştirmek ülkemizin bize yaptığı önemli bir destekti. Ülkeme borçlu hissettiğim için İMOGA’yı kurdum, benim için İMOGA devletin bize sağladığı imkanların karşılığını verir. İMOGA insanların gezip gördüğü bir eğitim yuvasıdır. Bu eğitim yuvasında sanatla buluşan insanların önemli bir eğitim aldığına inanıyorum çünkü sanat eğitimi değerlidir. Sanat insanı zor dönemlerden kurtarır. Avrupa’da skolastik dönem yaşanıyor ve Avrupa zor dönemlerden geçiyor. Hıristiyanlar üçe bölünüyor ve otuz yıl savaşları yapıyorlar ki buna benzer şeyler Ortadoğu’da da yaşanmaktadır. Ancak sanatçılar Rönesans’ı yaratıyor. Sanat olmadan Rönesans olmuyor bu nedenle sanatçıların ve sanat eğitiminin önemli bir rolu var. Türkiye’de çağdaş düşünceyi ve yaratma olgusunu ancak genç sanatçılarla tekrar kazanılabilir. Bu nedenle genç sanatçılardan beklediğim tarihe kalabilecek eserler bırakmalarıdır. Bu ülke, genç sanatçıların yaratacakları eserlerle tarihe kalacaktır.
ZS: Baskı sanatları sizin için neden önemlidir, iyi yönleri nelerdir?
SST: Baskı sanatları diğer sanat dalları gibi; heykel, seramik gibi sanatçının kendisini ifade edebileceği yöntemlerden bir tanesidir. Sulu boya yapıyorsanız kendinizi öyle anlatıyorsunuz, baskı yapıyorsanız kendinizi baskı ile ifade ediyorsunuz. Sanatçının kendini anlatabileceği bir teknik olarak ortaya çıkıyor. Öğretimde daha çok baskı eğitimi verdim ve çok sayıda gravür baskı yaptım ama sanatçı olarak çok fazla farklı teknik kullanan bir sanatçıyım. Baskı sanatlarının en iyi taraflarından bir tanesi bir rulo ile Japonya, Amerika, Kanada gibi uzak yerlere rahatça gidebilmesidir. Bu nedenle son yüzyılda orta sınıf ve alt sınıf diyebileceğimiz kesimin sanat eseri olarak alabileceği eserlerden öne çıkan bir alan. Picasso, Salvador Dali gibi ünlü sanatçıların yağlı boya tablolarını alamayan insanlar baskılarını alabilmektedir. Onun için baskı sanatları sanatın yaygınlaşması için çok önemli bir sanat dalıdır. Bir gravür yaptığım zaman otuz tane imzalıyorum, elli tane imzalıyorum; orijinal bir resmi, ellide bir fiyatına yani daha uygun bir fiyata alabiliyorlar. Evlerine bir sanat eserinin girmesinin sebebi oluyor.
ZS: Eğitimde ve sanatta gençlere vereceğiniz tavsiyeler nelerdir?
SST: Türkiye’de, lise eğitimi sonrasında Atatürk için önemli üç tane okul vardır. Bunlardan bir tanesi Gazi Terbiye, bir tanesi Mülkiye bir tanesi Harbiye. Mülkiye’de vali, kaymakam yetiştirerek ülkeyi yöneten insanlar yetiştirmeyi amaçlıyordu ve çok önem verdiği okullardan biriydi. Harbiye’yi ise Türkiye’yi savunabilecek, koruyabilecek komutanlar yetiştirmek için kurmuştur. Terbiye’yi ise eğitimci yetiştirmek ve Türkiye’yi kültürlü bir boyuta taşımak için kurmuştur. Orada eğitim gören öğretmenler Türk halkının kültürel olarak yükselmesini sağlamıştır. Bu üç okul son zamanlarda zor günler yaşıyor, bir kısmı kapatıldı zaten. Türkiye zor bir dönemden geçmekte. Bu durumun düzelmesi için Z kuşak dediğimiz genç kuşak; düşünme ve ülkenin geleceğine emek verme görevini alan kuşakla ülkenin tekrar kalkınacağını düşünüyorum. Zaten Atatürk’ün Nutku’nda “Gençliğe Hitabe” kısmını okuduğunuz zaman ne yapmanız gerektiğini anlayacaksınız.
ZS: Süleyman Saim Tekcan’a, bizi İMOGA’da ağırladığı ve röportajımız için zaman ayırdığı için teşekkür ederiz. Bizim için keyifli ve değerli bir deneyim oldu.