Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde Geleneksel Sanatlar eğitimi tamamlayan Esra Karaduman, ardından özel davet ile Harvard Üniversitesi’nin Floransa’da yer alan Rönesans Araştırmaları Bölümü’nde yüksek lisansını tamamlamış ve orada Batı Rönesans görsel sanat teknikleri üzerine araştırmalar yapmıştır. Sanatçı eğitiminde minyatür sanatı üzerinde yoğunlaşmış olsa da minyatürden ödünç aldığı teknik bilgiyi güncel sanatın dili ile sentezleyerek kendine özgü melez eserler ortaya çıkarır. Minyatürün dolaysız, adeta belge niteliği taşıyan anlatım biçimi sanatçının arzu ettiği esnekliği ve ifade biçimini karşılamaz, ancak minyatürden hem beslenen hem de onu dönüştüren sanatçı kendi kişisel tarihine ve doğu sanat tarihine minyatür tekniğini kullanarak geçmişi referans aldığı bir gönderme yapar. Sanatçı; ”Hatırlama yeniden bir tanımlama süreciyse eğer, geçmişi yeniden üretmek için bilmediğim bir çağda dolaşmaktansa kendi belleğim içinde gezerek kişisel tarihimi oluşturmayı ve yeni bir hikâye yazmayı tercih ediyorum. Bunun içinse minyatürün açık anlamlarından sıyrılıp, olayları birebir çizmek yerine “imgeler sağ kalır” düşüncesiyle hatırlamayı metaforlarla anlatmaya çalışıyorum.” sözleriyle kendini ifade eder. Karaduman böylece minyatür sanatını klasik bir kitap sanatı olmaktan çıkarıp yeni bir anlatım dili yaratır ve güncel sanatın estetik dili ile minyatür arasında gezinen hibrit eserler ortaya koyar. Eserlerinde daha çok kendi hayat hikayesinden yola çıkarak kurgu ve gerçeklik arasındaki kesitleri resmeden sanatçı, hatıra / hatırlamak, kadınlık halleri, kadın ve doğa arasındaki ilişki gibi konuları kendi ürettiği organik kağıtlar üzerinde çalışarak doğayı ve kadın bedenini merkeze alan eserler üretir.
Dilara Fidancan: Minyatür sanatının islam dinini ve tarihini yansıtmasının aksine kendi iç
dünyanızı aktarmışsınız, bunun için örnek aldığınız bir sanatçı var mıdır?
Esra Karaduman: Minyatür sanatı fotoğrafın olmadığı bir dönemde belge niteliği taşıyan bir kitap sanatıydı. Ben o dönemde yaşayıp, o dönemi bilmediğim için kendi kişisel tarihimi oluşturmak arzusuyla iç dünyama yöneldim. Bunun için örnek aldığım bir isim olmadı çünkü henüz çağdaş minyatür sanatı yeni yeni bizlerin üretimleriyle oluşuyor. Ama Doğu ve Batı sanatı arasında gidip gelerek çokça yaptığım okumalarda etkilendiğim sanatçılar oldu ama spesifik olarak bir isim veremem. Bizden sonra gelecek nesiller için biz bir örnek teşkil edeceğiz.
DF: Eserlerinizde bazı yerlerde geleneğin aksine kendi iç dünyanızı aktarırken, bazı yerlerde minyatür sanatında da sıkça kullanılan çiçeklere yer vermişsiniz. Sanatınız hakkında geleneksel açıdan ne düşündürüyorsunuz?
EK: Minyatür sanatı açık anlamlar üzerine kurulmuştur yani bir hikaye anlatır. Biz el yazması kitaplarda hikayeyi okur ve resimlerde de seyrederiz oysa ben çiçekleri metaforik/sembolik anlamlarına göre kullanıyorum. Böylece minyatürü klasik hikayecilik anlayışından çıkarmış oluyorum.
DF: Eserlerinizden bahsetmişken imge ve figürlerden de bahsetmesek olmaz. Eserlerinizde kullandığınız geyik figürünün sizin için anlamı nedir?
EK: Geyikler minyatür sanatında hayvanlar aleminin hayat ağacıdır. Hem güçlü, hem zarif hem de mücadeleci tarafıyla bize pek çok şey anlatır. Kırılan boynuzlarının yok olmayıp yeniden büyümesiyle de sonsuz yaşama işaret eder.
DF: Ayrıca, eserlerinizde doğal kağıt ve altın kullanmanızın sembolik bir amacı var mıdır?
EK: Altın geleneksel sanatların en temel malzemelerinden biridir. Organik kağıt kullanmam ise tamamen benim tercihim çünkü doğadan gelen ve bizimle şekillenen ve üretim sürecinde hala yaşayan ve varlığını kendi içinde devam ettiren bir malzeme.
Ela Yavuz: Eserlerinizde kullandığınız hayvanların metaforik bir anlamı var mı? Resmedeceğiniz hayvanları seçerken mitolojilerden vb. esinleniyor musunuz?
EK: Yukarıda kullandığım geyik motifinin anlamını açıklamıştım. Mitolojiden esinlenmiyorum daha çok seçtiğim hayvanın benim iç dünyamdaki karşılığıyla ilgileniyorum.
DF: Sizi tanımaya ve deneyimlerinize odaklanacak olursak, içgüdülerinize ve doğaya önem veriyor gibisiniz; sizce insan özüne mi dönmelidir?
EK: Her insan keşke özüne dönebilse ama özellikle sanatçılar iç dünyalarıyla daha ilgili
insanlar oluyorlar. Çünkü tamamen hissettikleri üzerine üretiyorlar. Doğa ise bizim özümüze dönebileceğimiz tek yer.
Irmak Uyanmış: Sanatta, özellike el sanatlarında, en ufak bir hatada ortaya çıkarılmak
istenen iş çöp olabiliyor. Deneyimlerinize göre bu tarz bir durumda bulundunuz mu?
EK: Öncelikle belirtmek isterim ki minyatür sanatı bir el sanatı değil geleneksel (traditional) sanattır. Evet işlerde ince işçilik yani zanaat kavramı oldukça büyük yer kaplar ama bana göre mükemmel diye bir şey yoktur o yüzden çizdiklerim de teknik açıdan mükemmel olmak zorunda değil çünkü asıl olarak anlatmak istediğim şey her zaman duygudur.
IU: Son olarak; bildiğiniz üzere el sanatları ülkemizde fazla rağbet görmüyor, buna rağmen üniversiteyi bu dallar üzerine okumanızdaki motivasyonunuz neydi?
EK: Ben Marmara Üniversitesi Geleneksel Türk Sanatları bölümünde eğitim aldım. Kendi isteğimle seçtiğim bu bölümde Doğu sanatı hakkında derinleşmek daha sonrasında Batı sanatıyla mukayese yapabilmemi sağladı ve bu vesileyle bugünkü çağdaş ve hibrit anlatım dilime ulaştım. Ama belirtmeliyim ki; artık geleneksel sanatlar ülkemizde oldukça popüler bir şekilde tanınıp, bilinmektedir.
Değerli paylaşımlarından dolayı Esra Karaduman’ a teşekkür ederiz.