Yunanca para: karşıt ve doxa: düşünce, inanış sözcüklerinden meydana gelen “paradoks” kavramı; isminin hakkını vererek bizleri “düşünsel yanılsamalara, çelişkilere, mantıksal tutarsızlığa” sürükler. Birçok matematikçinin, filozofun, şairin ve yazarın eserlerinde karşımıza çıkan algısal paradokslar, görsel sanatlarda da “Biz buradayız!” demekte ve iddialarını korumaktadırlar. Paradoks ve sanatın bu tarihi buluşması, Kant’ın sanat anlayışının temelini oluşturur. Kant’a göre, sanat doğa gibi göründüğünde güzeldir fakat biz onun sanat olduğunun bilincinde olmalıyız.
Burada “sanat” olarak kastedilen bir amaç doğrultusunda gerçekleşen insan edimi hatta o edimin ortaya koyduğu herhangi bir ürün, yapıttır. Bahsi geçen ürün de salt bir güzelliğe kavuşmak adına, doğa gibi tasarlanmamış ve kavram bağlamından uzaklaşıp bağımsızlığını ortaya koymuş olmalıdır. Görsel ürünlerdeki renklerin ve birtakım biçimlerin yarattığı iki boyuttaki paradoksal yapıya ve sanatçıların paradoksal denklemleri eserleriyle nasıl bütünleştirdiklerine bir göz atalım:
Maurits Cornelis Escher (1898-1972)
Kardeşi Berend Escher’in teşviğiyle matematiğe ilgi duyan Hollandalı sanatçı; simetri, felsefe, sonsuzluk alanlarındaki alakasını da harmanlayarak iki ve üç boyutlu kavramlar biçeminden sonsuzluğa uzanan bir düşünce temsiline ulaşmıştır. Zaman ve uzay sonsuzluğunu, sanatsal sonsuzluğa addetmiş, sınırlı bir alanda negatif pozitif farklılığında konulan şekiller ile kendisine has bir perspektif yaratmıştır.
Birbiri ile uyumsuz ifadeleri estetik olarak sunabilen ve gerçeküstü bir algı yaratabilen sanatçıya yukarıdaki eseri için Gombrich tarafından şöyle bir yorum yapılmıştır:
“… Özellikle perspektifinin bu denli doğru gözükmesi nedeniyle, Hogarth’ın kazı resminin karşıtıdır. Fakat resme daha dikkatli baktığımızda, bu türden yapıların bizim gerçekliğimizde yerinin bulunmadığını, sanatçının bizi yukarısının ve aşağısının, sağın ve solun söz konusu olmadığı düzlemlere götürmeye çalıştığını anlarız. Resim, sanatçının uzam sorunu üzerindeki düşünme eylemini içermekte, fakat bununla eşzamanlı olarak uzamın gözleminde izleyicinin oynadığı rolü de sergilemektedir. Tek tek nesneler ile çeşitli bakış açıları arasında amaçlanan ilişkileri kavramaya çalışırken, sanatçının düzenlemelerinin çelişkili yanlarını da ortaya çıkarmaktayız.”
Escher’in “Çizen Eller”i, optik yanılsamayı gözler önüne sermektedir. Sağ elin sol eli, sol elin de sağ eli çizmesi üzerine bir paradoksa düşüyoruz. Escher’in resimlerinin “paradokslar” kullanılmadan açıklanabilmesi içinse daha güçlü bir anlam seviyesine ihtiyaç duyuyoruz. Tıpkı resimlerine hükmeden ressam Escher’in kendi kurallarını kendisi koyması gibi…
Patrick Hughes (1939)
“Reverspective”(Ters Perspektif) akımının öncüsü İngiliz öğretmen, yazar, tasarımcı ve görsel sanatçı Hughes; birçok Trompe l’oei(göz aldanması) resimlerine imzasını atmıştır. Bu biçemin en dikkat çekici özelliği iki boyutlu resmin temsil ettiği şeyin kendisi olduğu sanısıdır. Reverspective’de esere önünden bakacak olursak boyalı ve üç boyutlu bir perspektifle karşılaşırız. Tablonun 180 derecelik açısında başımızı hareket ettirdiğimizdeyse üç boyutlu yüzeylerin arasında meydana gelen “optik geçiş” yeni bir görüntü elde etmemizi sağlar. Ayrıca sanatçının resimlerinde yakaladığı hayali derinlik kurgusu ve sayısız bakış açısı da özgünlüğünün bir göstergesidir. Birçok açıdan resimlerini değerlendirdiğimizde “Ters Perspektif” kavramına uygun olarak bir resim içerisindeki farklı konu bütünlüklerine rastlarız. Bu da bizleri paradoksal bir çelişkiye iter.
“Perspektif ilkeleri ters ve olağanüstü bir şey olur. Heykel resim halinde katılaştığı zaman; zihin statik bir resim içinde kendi isteğiyle hareket edebilir, imkânsız zanneden elde edilir. ” Patrick Hughes
Rene Magritte (1898-1967)
Belçika’da dünyaya gelmiş ve sanat eğitimini tamamlamıştır. Afiş ve reklam da tasarlayan ressam, “gerçeküstücülük” akımının en önemli sanatçılarındandır. Magritte’nin eserlerinde objeler başkalaşıma ve radikal bir değişikliğe uğramıştır. Sanatçının “Bu bir pipo değildir.” yapıtı, tanınan bir eseridir.
Bu resimde görülen bir pipodur fakat altındaki yazı algısal bir probleme yol açar. Burada verilmek istenen mesaj ise pipo olarak gördüğümüz nesnenin yalnızca gerçek dünyadaki herhangi bir piponun görüntüsü olabileceğidir.
“Görüntüler bizde birtakım duygular uyandırdığına göre, gösterilenle gösteren arasında gerçekçi bir ayırım yapmamız anlamsızdır. Bir anlamda resimde gördüğümüz pipo, cebimizdeki pipodan daha gerçektir. Çünkü gördüğümüz şu ya da bu sapı olan, içi kirli ya da ağızlık yerinden bir parça kopmuş belli bir pipo değil, genel bir pipodur. ‘Pipo’ dediğimiz nesnenin varlığını, kafamızdaki pipo kavramı belirler. Kuşkusuz ‘pipo’ sözcüğü bir İngiliz ya da Fransız için yeterli olabilir…”
(Lynton, 2014)
*Bu resim ve yarattığı paradoksu hakkında daha ayrıntılı bilgiye ulaşmak için Michel Foucault’un “Bu bir pipo değildir.” kitabına başvurabilirsiniz.
Sonuç olarak paradoks algısını eserlerine yansıtan pek çok sanatçı bulunmaktadır. Bahsettiğimiz sanatçıların stillerini ele alacak olursak: Escher, uzay zaman mekân anlayışıyla; Hughes, optik algısıyla; Magritte de simge ve imge arasındaki kurduğu ilişkiyle paradoks yaratmayı başarmışlardır. Bu tür yapıtlarda kullanılan paradoks semantiği sınırlı olan birçok görüntüye yeni anlamlar yükler ve düşün dünyasının ufkunu genişletir. İki boyuta aktarılan imgelemlerin içerisindeki gerçekliğe erişme çabasıysa sanat ve matematik var oldukça süregelecek, yani sonsuza dek insanlığın yakasını bırakmayacaktır. Gösterilenin ve gördüklerinizin paradokslarından sıyrılıp, doğru önermeler oluşturabileceğiniz bir hayat dileriz.