Gurur Birsin Kimdir ?
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim Bölümünden 2016’da mezun oldu. 2019’da aynı kurumda yüksek lisans programını tamamladı. 2021’de “Olimpos Sergileri / Peyzaj” sergisinde yer aldı. “Zamanın Enkazı” başlıklı ilk kişisel sergisini Mixer Galeri’de gerçekleştirdi. Çalışmalarını İstanbulda’ki atölyesinde sürdürmektedir.
Nehir Adıgüzel: Merhabalar Gurur Bey, bizimle röportaj yapmayı kabul ettiğiniz ve değerli zamanınızı bize ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum. Bu seneki röportaj ekibimizin sorularıyla sizi baş başa bırakmadan önce kendim bir soru yöneltmek istiyorum. Eserlerinizin belli bir tema çerçevesinde büyüdüğü kökeni, belli bir akım ve/veya estetik bakımından nasıl tanımlarsınız? Bu temayı, “tarzınız”ı oluşturan bu estetiği nasıl nitelendirirsiniz?
Gurur Birsin: Her şeyden önce bir tuval ressamı olduğumu söylemem gerekir. Öğrencilik dönemimden itibaren ağırlıklı olarak 19. Yüzyıl Alman Romantizmi olmak üzere pek çok akıma ve sanatçıya öykünen resimler yaptım. Sanıyorum bugünkü pentür anlayışım içinde de bu ustalardan referanslar görmek mümkün. Bir diğer yandan modern dünyanın verilerini oldukça geleneksel bir teknik duyarlılıkla ele alarak iç dünyamı yansıtan resimler yapmaya çalıştığımı söyleyebilirim.
Bilgesu Aydınbelge: Resimlerinizi incelediğimde doğanın oldukça ön planda olduğu doğrultusunda, doğanın sizin için temsil ettikleri ve eserlerinize olan etkisi nedir? Neden eserlerinizde doğa temasını merkezde tutmayı seçtiniz?
GB: Uzun yıllar boyunca ürettiğim peyzaj türündeki eserlerde doğa kavramı, benim dünyamda başat olarak bir sahne görevi görmektedir. İnsan sıcaklığından soyutlanmış sıradan herhangi bir doğa parçası, medeniyete dair en küçük bir imge eklendiğinde etkileyici sembolik ifadeler oluşturuyor. Hiçliğin ortasında yanan birkaç mum, kırık bir koltuk, yıkık bir duvarda asılı kalan ceket varoluşa, hayata dair derin anlamlar taşıyor. Doğa, bu anlamları bütün boyutlarıyla ihtiva eden geniş ve inanılmaz zengin bir sahne.
BA: “Zamanın Enkazı” serginizdeki eserlere baktığımızda zamanı ve mekanı tanımlanması güç imajlarda yer yer nesneler ve kişiler ile karşılaşmaktayız. Bu nesne ve kişilerin temsil ettikleri ve bulunma amaçları nelerdir? Kişiler ve nesneler gerçeklikten, var olan mekan ve zamandan alıntılar ve ögeler sonucu mu yer alırlar? Yoksa soyut bir dünyanın yansıması olarak mı resminize aktarılırlar?
GB: “Zamanın Enkazı” deprem, iç savaş ve benzeri bir felaketin ya da yalnızca zamanın acımasız geçiciliğinin bir takım mimari ögeler üzerindeki tahrip edici etkisini araştıran bir sergiydi. Bu etkiyle, işlevini ve ihtişamını yitirip anlamsız ve tanımsız harabelere dönüşen mimari ögeler benim için yitip giden umutların bir temsilidir.
BA: Ayrıntılara dikkat ettiğinizi ve ancak dikkatli bakıldığında görülebilecek detaylara yer verme yöneliminde bulunduğunuzu görmekteyiz. Bu bağlamda eserlerinizde ayrıntı kullanımının sizin için önemi nedir? Sizce bir sanat eseri ayrıntılı mı olmalıdır? Eserlerinizdeki ayrıntıların gözlemci bakımından hitap etme durumu eser oluşum sürecinizde nasıl ve ne miktarda rol oynar?
GB: Bir sanat eserinin ayrıntılı olması gerekir diyemem, bu kişiden kişiye değişkenlik gösterecektir fakat benim için üretim sürecinde titizlik ve özen esastır. Sanıyorum sanat ancak tutku ve özveri ile en yoğun ve rafine haline ulaşıyor. Çocukluk yıllarımdan beri oldukça titiz ve detaycı bir anlayışla eserler üretiyorum, bu zamanla daha da yoğun bir hal aldı. Zamanla izleyicilerin detaylarla çokça ilgilendiğini, detaylar içerisinde bir şeyler aradığını da fark ettim ve bu arayışa cevap vermek istedim.
Dilara Fidancan: Resimlerinizde kuş figürünü çokça görmekteyiz ve bu figürü kullandığınız bazı eserlerinize ilginç isimler verdiğinizi düşünüyorum. Bu bakımdan kuş figürü hayatınızda nasıl bir yere sahip?
GB: Kuşlar inanılmaz yaratıklar, sanırım bu gezegendeki en eski türlerden. Bazı teorilere göre küçük yapılı dinozorların bir kısmı evrimleşerek kanat sahibi olmuşlar ve bugünkü kuşların atalarını oluşturmuşlar. Anatomik yapıları itibariyle inanılmaz bir plastik zenginlik sunan bu canlıları öğrencilik yıllarımdan beri etüt ediyorum. Kuşlar, bazen ilk akla geldiği gibi özgürlük, yuvadan uzaklaşmak ve benzeri duyguları doğrudan akla getirdiği için bazen de üreme sistemlerinin karmaşıklığı yüzünden cinselliğe dair bir takım duygu ve durumları ifade etmeye imkan tanıdıkları için resimlerimde yer alıyorlar.
DF: Kanvas çalışmalarınızın yanı sıra bir çocuk kitabında da çizim yapmış olduğunuz dikkatimi çekti. Alandaki deneyim sizin için nasıldı? Çizim hayatınıza etkisi oldu mu?
GB: Aslında çocukluk ve ilk gençlik yıllarımda illüstrasyon ve çizgi romanla resimle ilgilendiğimden daha çok ilgileniyordum, iyi bir çizer olmayı düşlüyordum fakat lise yıllarında yağlıboyaya beslediğim tutku, illüstrasyon dünyasına olan ilgimi oldukça azalttı ve kendimi yalnızca resim yaparak gerçekleştirebileceğimi anladım. Yine de, nadiren de olsa – belki bir tür hobi olarak – hoşlandığım projelerde illüstratör olarak yer aldım. İllüstrasyon dünyası, bir tür koş-kovala içinde geçiyor; yetişmeye, yetiştirmeye çabalayan bir hayat biçimi pek bana göre değil sanırım. Resim yaparken son sözü söyleyebilme hürriyeti benim için çok değerli.
Elif Çele: Eserlerinizde resmetmiş olduğunuz harabelerde genellikle modern bir öge görmekteyim; koltuk, yanan lamba, resim ya da uçak gibi. Eserlerinizde bu tezatlığı kullanarak gözlemciye aktarmak istediğiniz düşünce nedir?
GB: Bu motifler, her şey olup bittikten sonra geride kalan en başat duygunun ifadesidir. Yanına geldiği tanımsız duvar köşesini anlamlı kılarak aşktan, umuttan, masumiyetten arda kalanı düşündürür. Zamanın (henüz) silememiş olduğu bu kavramlar, bazen eski güzel hayatlardan, bazen de hiç yaşanmamış, boşa çıkan hayallerden veya içimizdeki ukdelerden bahseder.
EÇ: Eserlerinizin bazılarında belirli bir noktaya kitlenip durmuş arkası dönük çıplak bir adam figürü görmekteyiz. Bu figür kimdir? Bir temsili, aktarmak istediği bir öz var mıdır?
GB: Bu figürler, bir tür içsel yolculuğun ardından her şeyden arınıp çırılçıplak kalmış ve en derinlerindeki düş kırıklığını temsil eden harabelerle baş başa kalmış figürlerdir. Kuşkusuz otobiyografik yanı da olan bu işler herhangi bir giysi, aksesuar ya da bir döneme ilişkin herhangi bir detay içermediğinden her çağda karşılığını bulacağına inandığım bir içselliği ifade eder.
Helin Koparan: Eserlerinizin karamsar olarak tanımlanmasında rol alan ögelerden biri de ölü hayvan imgelerine yer vermeniz. Genel veya özel bağlamında eserlerinizdeki ölü hayvanların sembolize ettiği bir fikir var mıdır?
GB: Çok uzun yıllardır ölü kuş ve kemirgenlerin resimlerini yapıyorum. Başlangıçta yalnızca bir etütten ibaret olan bu işler zamanla kendi sembolik anlamlarını kazandılar. Doğal olarak “karamsar” bulunan bu resimler, benim için bazen mistik, bazen muzip hatta neşeli değerler de taşıyorlar. Genel bakışla hayatın geçiciliği ile ilgili fikir vermekle birlikte, içinde bulunduğum ruh hali doğrultusunda oldukça değişken imgeler içerdiklerini söyleyebilirim.
Nihal Ulubınar: Bahsedilen ölü hayvanları pek çok eserinizde eski/geleneksel motifler bulunan halı, kilim gibi ögelerin üzerinde resmetmişsiniz. Bu hayvanları neye göre seçtiniz? Hayvanların üzerinde bulundukları halı, kilim gibi nesnelerin sahip olduğu desenler ile ilişkileri nedir?
GB: Bahsettiğiniz “Kafasız Aşık” isimli bu seri geleneksel motiflerle bezeli bir halı/kilim kesiti üzerinde bulunan ölü kuşları tasvir eden üç eserden oluşuyor. Habitatından, dolayısıyla konfor alanından çok uzaklaşmış olan bu kuşlar, makus talihlerine boyun eğmişlerdir. Anadolu’daki halı ve kilim motiflerinin anlamları ile ilgili bir makale okuduktan sonra bu resimleri yapmaya karar vermiştim: her motifin ve her rengin bir sembolik değeri olduğunu gördüğümde oldukça şaşırdığımı hatırlıyorum. Binlerce yıllık bir birikimin ürünü olmakla beraber özellikle biçimsel açıdan oldukça modern yanları da var: Batı Resminde örneğini görmediğimiz türden bir soyutlama… İnanıyorum ki biz çağdaş sanatçıların geleneksel ve antik sanatlardan öğreneceğimiz pek çok şey var.
NU: “Zamanın Enkazı” serginizdeki bazı eserlerinizde yıkılmış duvarlar üzerinde asılı çocuk resimleri bulunduğunu fark ettim, etrafın harabe olmasına karşın bu resimler sağlam durumda. Bahsedilen çocuk resimlerinin sizin için önemi ve her şey yıkılmışken bu resimlerin sağlam olma sebebi nedir?
GB: Bu eser benim için tanımlamakta epey zorlandığım, mahrem diyebileceğim bir duygunun dışavurumuydu ve genel hatlarıyla masumiyetin yitimine odaklanıyordu. Son derece otobiyografik özellikler taşıdığından, resmin içeriğini detaylıca anlatmaktan imtina ederim.
NU: Bir eserinizde amfi tiyatronun üzerinden geçen uçakların gölgesinin düştüğünü görmekteyiz. Bu uçaklar sıradan uçaklar mı yoksa savaş uçakları mı? Temsil ettikleri özgürlük veya kayıp gibi belirli kavramlar var mı?
GB: “Akis” isimli bu resim, cevap vermektense sorular sormayı deneyen bir eser. Ona yönelttiğimiz bakışın hareketli olması sebebiyle amfi tiyatronun perspektifi hafifçe bozuk. Uçağın gölgesi ise içinde olsak onu göremeyeceğimiz bir biçimde hareket ediyor ve aynı zamanda yapıyı, onu inşa eden mimarın da göremeyeceği bir açıdan görüyoruz. Tüm bu tarihsel katmanlar içinde cevabı olmayan bir takım sorularla baş başa kalıyoruz.
Değerli paylaşımlarından dolayı Gurur Birsin‘e teşekkür ederiz.