Melih Meriç İle Röportaj

Melih Meriç Kimdir?

Melih Meriç 1998 yılında İstanbul’da doğdu. Bugün Ohio/Akron’da yaşayan, Rubber City Prints’de baskı teknisyeni olarak çalışan bir sanatçıdır. İslamî geometrik soyutlama yoluyla ruhsal yolculuk keşfinde bulunmuş Melih Meriç. Ana dalı baskı olmakla birlikte diaspora, asimilasyon ve Orta Doğu geleneksel uygulamalarına değinen eserler yaratmaktadır. Eserleri geleneksel desen işlemelerinin ve modern bir baskı yönteminin birleşiminden oluşmuştur. Melih Meriç, desen ve kağıda olan tutkusu ile, baskı iç yenilikçi metodlar ve dikişli baskılar oluşturmak için tekstil sanatının yöntemlerini kullanarak kağıt üzerinde kabartmalı eserler ortaya çıkardı.

Eğitim
TEV İnanç Turkeş Özel Lisesi
(TEVITOL) IB / 2012-2015
United World College Maastricht IB
/ 2015-2017
Bennington College BA –
Printmaking and Curatorial Studies
/ 2017-2021
Cranbrook Academy of Art MFA –
Print Media / 2021-2023

Ödüller
Artist-in-Resident at Rubber City
Prints / 2023-2024
Honorable Mention at SGCI Print
Exchange Exhibition / 2022
Student Endowment of the Arts
Grant / 2021
Merit Scholarship
UWC Davis Scholarship
BC Brockway Faculty Scholarship

Irmak Uyanmış: Merhabalar Melih Bey, ben de sorularımız için vaktinizi ayırdığınız için teşekkür ederek ilk sorumla başlamak istiyorum. Ülkemizde sanat alanına verilen değerin siz de farkındasınızdır. Bu koşullarda yeteneğinizi keşfetme hikayeniz nedir?

Melih Meriç: Benim sanat ile olan hikayem lisede başlayıp kısa süre içerisinde bir kariyer planı haline dönüştü. Sanatın bir kariyer olarak görülmediği bir toplumda bir sanatçı yetişmek zorlu bir dönemdi. Sanatımın, benim beynimin nasıl işlediğini görsel bir takım sistemler üzerinden aktarabileceğim bir fırsat olduğunu kavramam; bütün önceliklerimi bu senaryoyu gerçekleştirmeye adamama sebep oldu. O noktadan sonra, her attığım adım sanatımı nasıl geliştirebilirim sorusuna karşı bir cevaba dönüştü. Liseyi bitirmeden önce hayatımın sanatın çevresinde döneceğini kabullendim ve bunu koşulsuzca takip ettim.

IU: Pek çok ülke gezdiğiniz göz önünde bulundurulduğunda görsel sanatlar ile ilgili bir dal okumak isteyen bir öğrenciye hangi ülkeye gitmesini önerirsiniz? Ayrıca, sanatta başarıya ulaşmak için okuduğumuz üniversite veya bulunduğumuz ülkenin önemi hakkında ne söyleyebilirsiniz?

MM: Umuyorum ki her sanatçının da söyleyeceği gibi, hangi ülkeye gittiğinizin ya da hangi okullardan mezun olduğunuzun sanat dünyasındaki yerinizi belirleyebilmesine rağmen sizin kendi sanatınızla olan ilişkinize hiçbir zaman etkisi olmayacaktır. Önerim şu şekilde olabilir: hangi ülkeye giderseniz gidin, nereden geldiğinizi unutmayın. Herkesin sizin sanatınız hakkında düşünceleri olacaktır ama hiç kimse sizin sanatınızı sizden daha iyi bilemez, tanıyamaz. Bizim neslimizin ilk adımı kendimizle barış ilan etmektir. Ancak o zaman, dünyanın neresinde olursanız olur, sanatınızın anlamı ve değeri sizin dışınızda kimse tarafından belirlenemez olacaktır.

IU: Bunu yapmasaydım, oraya gitmeseydim, şurada bulunmasaydım
bugün burada olamazdım dediğiniz bir yer, bir olay var mı?

MM: Sanat üzerinden bir kariyer edinmek isteyen herkes için doğru zamanda doğru yerde bulunmanın ve doğru kişilerle karşılaşabilmenin önemi asla yok sayılamaz. Gittiğim bütün kurumlarda edindiğim dostluklar ve mentörlükler için minnettarım. Sanatım ile olan ilişkim için üniversite yıllarım çok büyük bir etken oldu. Özellikle edindiğim sanat çevresi ve sohbetler, üniversite yıllarımda sanatıma olan güvenimi ve odağımı sarsıp yeniden bir araya getirdi.

IU: Özellikle sanatta adını duyurabilmiş biri olarak sizin de kendinizce örnek aldığınız bir idolünüz var mı? Sizi sanat ve baskı yolunda etkileyen kişiler kimlerdir?

MM: Birçok sanatçı ve baskı sanatçısının işleri, yaptığım eserleri her seferinde farklı bir perspektiften görebilmemi sağladı. Takip etmeye değer birkaç baskı – ve diğer- sanatçılar : Alexis Hugo Nutini, John Pedder, Roman Klonek, Jeffrey Gibson, Nick Aguayo, Matthew Shilan, Anita Quayyum Agha, Benjamin Lederach Styer, Brian Robert Knoerzer, Antonio Lechuga.

IU: Biliyorsunuz ki içinde bulunduğunuz teknoloji döneminde sanal çizimlerde büyük miktarda artma gözlemleniyor. Hatta yeni nesil sanatçıların eserlerine bakıldığında tuval/kağıt vb. somut düzlem üzerine yapılan çalışmalar neredeyse kalmamış durumda. Bu konu hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Somut sanat alanında ilerlemiş bir sanatçı olarak sanatın geleceğinde ne görüyorsunuz?

MM: Baskı sanat dünyası içinde doğası gereği yok olmak ile her gün karşı karşıya kalan bir zanaat. Dünya genelinde teknolojik ve dijital gelişmelerin gelenekselliği öldürdüğü düşüncesini aşıp sanat dünyasında herkes için yer olduğunu kabul etmektir benim görüşüm. Zanaat ve el sanatı, her zaman olduğu gibi sanat dünyasının sadece belli bir kesimine hitap etmekte. Bu çevre ve toplumlara kendimizi ilave ederek hayata tutunmak, sanatımın kendisinden daha büyük bir amaca hitap etmesini sağlıyor.

Nihal Ulubınar: Akron Çocuk Müzesi’nde müze eğitimciliği yapıyormuşsunuz. Bu işe başlama sebebiniz nedir? Bu süreç size olan katkıları ve sizin insanlara kattıklarınız hakkında düşünceleriniz nelerdir?

MM: Çoçuk Müzesi’nde eğitimcilik görevim toplum ve yaşadığım yerdeki kitleyle etkileşim haline geçebilmek için bir adım. Bu pozisyon aracılığıyla Akron Okul Sistemi tarafından sponsorlandırılan bir sanat projesi gerçekleştirdik. Aynı zamanda çocuklara legolar ile baskı yapmayı öğrettiğim bir ders serisine de başladık. Yaşadığım şehirde aileler ve çocuklar ile sanat ve oyun üzerinden öğrenme gerçekleştirmek işimin getirdiği avantajlardan sadece bir tanesi.

NU: Eserlerinizi incelediğimde baskı üzerine çalışmalarınızın yeri açık şekilde ortada. Peki, baskıyla ilk olarak nasıl ve nerede tanıştınız, bu alanda çalışmaya karar verme sebebiniz ne idi?

MM: Henüz sanatçı olacağımı bilmediğim bir zamanda sanat ile tanışmış ve ilk baskımı Kamber Abi ile yapmıştım. O zaman farkında değildim ancak baskının bir süreç olarak benim sanatımı tamamen değiştirmesi üniversitede oldu. Intaglio (oyma), bakır ve asit kullanarak deseni gravür etmek ilk baski dersimdi. Baskının planlı, tersten yaratma süreci. ilk önce bir desen ile başlayıp bu deseni adım adım parçalara indirgeyen, matematiksel ve tekniksel altyapısı beni çekti kendine ilk. Baskı dünyasına bir adım
attıktan sonra problemler ve farklı teknikler ile kendini içine çeken bir dünya ile karşılaştım. Süreç ve materyal odaklı olan baskı sanatı, yaptığım desenlerin içeriğinin bu süreç tarafından ortaya çıkmasını sağladı.

NU: Bildiğiniz üzere ülkemizde çoğu insan sanatın gerekliliğini kavrayamıyor, çocuklar sanata yönlendirilmiyor. Sizi sanata iten nedir? Sanatla ilgilenmeye kararı aldığınızda karşınıza ne gibi zorluklar çıktı? Ailenizin ve çevrenizin ilerlemek istediğiniz alana karşı bakış açısı nasıldı?

MM: Küçüklüğümden beri her zaman sistemler ve sayılar hakkında bir takıntım olmuştur. Bunu sanat üzerinden ifade etmeye başlayabildiğimde özgür ve aynı zamanda sabit hissettim. Sanatın sadece realistik portre çizmek ya da resim yapmak dışında materyaller üzerinden kendi sistemlerimi kurarak hayata geçirebileceğim somut çalışmalar yapabileceğim fikri, üniversitenin ikinci yılında çok net hatırladığım bir ders ile başladı. Ann Pibal, New York’ta yaşayan bir sanatçı, sanatımızın ve eserlerimizin konularını bir alfabeye çevirmemizi istedi. Sonraları bu sadece çizgiler, şekiller ve renklerden oluşan alfabeyi kelimelere, ardından ise bu kelimeleri kullanarak anlamlı cümlelere… Kendi sanatımı tamamen parçalara ayırıp tekrar birleştirmek şu anki kariyerimin geldiği noktasının ilk sebebidir.

Elif Çele: Uzun yıllar yurtdışında yaşamanızı ve okumanızı da göz önünde bulundurarak sormak istiyorum: Eserlerinizde çoğunlukla bir İslam ve Ortadoğu teması göze çarpıyor; bunun bir sebebi, bir hikayesi var mı? Yurtdışında var olan İslamofobik düşüncelere rağmen İslam ve Ortadoğu’dan esinlenen eserler yapmanız nasıl karşılanıyor?

MM: Her zaman dediğim gibi sanatım, beni ülkemden çıkmaya iten nedenler ile bir barış yaratma hikayesidir. Benim için İslam ve Ortadoğu konuları, dışarıdan bakıldığında çok değişiklik gösteren bir tema oldu. Uzun bir sure İslamik desen ve dizayn üzerine çalıştım, okudum ve araştırdım. Yaratılışın kozmolojik konsept olarak İslamik dizayn üzerinden yorumlanması, Eric Broug’un makaleleri, Türk ve Ortadoğu’nun tekstil zanaati ve İznik çinileri benim için her zaman büyük bir ilham kaynağı olmuştur. Çini gibi her yöne kusursuzca devam edebilen desenleri baskı üzerinden yaratabilme imkanım olduğunu keşfettiğimde sanatımın temelini sağlamlaştırmış hissettim. 

EÇ: Soyut sanatın çok ayrı bir yeri olmasına dayanarak, soyut çalışmalar yaparken nasıl başlayıp, eserinizi nasıl devam ettiriyorsunuz? Kullandığınız teknikler ve ilham kaynaklarımız neler?

MM: Benim için soyut çalışmalarım İslamik dizayn ve botanik ile başlar. İlk adımım el çizimi olarak yıllar boyunca biriktirdiğim dizaynları kolaj yöntemi ile bir hücreye yerleştirmektir. Bu üniteyi Photoshop ile her yönde tekrarlanabilir kılmak için geliştirip bir kompozisyon haline getiririm. Ardından bu desen için bir renk paleti oluşturup bu renkleri nasıl birbiri ile etkileşim haline getirebilirim diye deneyler ve testler yaparım. Son olarak bu renkleri katmanlarına indirger ve serigrafi veya linolyum tekniği ile kağıda aktarıp bütün baskılar bittikten sonra bunları birbirine diker ve ütülerim. 

EÇ: Eserlerinizi inceleyen birinin hangi fikirleri edinmesini amaçlıyorsunuz? Eserlerinizde yansıtmak istediğiniz düşünce veya olaylar nelerdir? Hiç eserlerinize dair ilginç bir yorum aldınız mı?

MM: Eserlerimin bir kitle tarafından yorumlanma konsepti benim için her zaman arka planda olmuştur. Özellikle Ortadoğu dizaynlarını baz alarak ürettiğim eserlerin, yaşadığım Batı kültüründe anlaşılmaması eserin bir parçası haline geldi. Gizli bir dil gibi, sanatım aracılığıyla konuşmak istediğim konuları soyutlaştırıp, materyal ve baskı terminolojisi üzerinden kısıtlandırmak benim seçimim. Büyük bir kitleye hitap etmemesi, sanatımın yaratılmaması için bir neden değildir. Aynı zamanda sanatımı görüp Batı ülkesinde yaşayan ama Ortadoğu kökenli birisiyle karşılaşıp duygusal ve derin sohbetler geçirmek benim için en önemli yorum veya tepkidir.

Dilara Fidancan: Eserlerinizi incelediğimde kırmızı, yeşil ve bu renklerin alt tonlarının öne çıktığını gözlemledim. Bu renk paletinin arkasında yatan bir sebep var mıdır? Kırmızı ve yeşil renklerinin sizin için temsil ettikleri nelerdir?

MM: Kırmızı şimdi ve her zaman en sevdiğim renk olmuştur, yeşil ise annemin. Ancak benim için renkler, yaptığım soyut çizimi canlandırmak için kullanılan bir alettir. Bu renklerin birbiriyle olan iletişimi çoğu zaman çizim ve desen tamamlandıktan sonra ortaya çıkar. Baskı yaparken kullanılan renkler tekniğine göre farklılık gösterir. Benim için sadece üç veya dört renk basarken, bu renklerin birbiriyle olan bütün gruplandırmaları 13-14 farklı renk elde etmemi sağlar. 

DF: Eserlerinizden birine isim vermemiş olduğunuzu fark ettim. Bunun bir nedeni var mı? Eserlere isim vermeye dair bakış açınız nedir?

MM: Eserlerime isim vermek benim için çok kolay veya içten gelen bir süreç değil. Kelimeler ile kendimi ifade etmekten zorlandığım için görsel bir dil geliştirdim. Bu görsel süreci tekrar kelimelere çevirmek bir sanat eserini kısıtlayan bir konsept benim için. Genelde literal benzerlikler üzerinden eserlerimi isimlendirmeyi seçiyorum. Sayılar veya sistemleri isimlendirmek, yaptığım eserleri isimlendirmekten çok daha kolay. 

DF: Çalıştığınız yerlerden bakıldığında sürekli olarak yeni yerlere gittiğinizi gözlemledim. Mekan değişiklikleri sizi nasıl etkiliyor? Sürekli olan bu mekan değişikliğinizin eserlerinize bir etkisi oldu mu?

MM: Yeni bir şehirde yeni biri olmak beni güçlü ve yenilmez hissettiriyor. Fakat bir çok yere gitmemin ana sebebi bu değil, genelde lojistik. Ya bağlı olduğum eğitim kurum ya iş ya da bir gelecek fırsatı peşinde koşarken kendimi dünyanın farklı yerlerinde buldum. Bu değişiklik herkes için kolay veya yaşanabilir bir gerçeklik değil ancak benim için daha büyük bir amaca hitap ediyor. Sanat dünyasında tırmandığım her basamak için bazı fedakarlıklarda bulunmak kaçınılmaz. Şu anda, bulunduğum noktada ve kapsadığım çevrede, benim ve kariyerim için en iyi fırsat nedir ve bunu nasıl edinebilirim sorusu, sorunun cevabı, her yıl, her ay, belki her hafta değişen bir cevap. Bu soruyu kendinize sık sık sormayı unutmayın. 

Bilgesu Aydınbelge: İlerleyen süreçlerde geleceğiniz ve sanatınız için herhangi bir hedefiniz veya öngörünüz var mı? Sanat yolunda devam etmek ya da etmemek olsun, gelecek planlarınız nelerdir?

MM: Temmuz 2024’te ilk solo sergim Michigan eyaletinde açılacak. Şu anda bu sergim için 10 tane büyük baskı üzerinde çalışıyorum. Aynı zamanda birkaç ikametten de kabul aldım ve bu fırsatları değerlendirmeyi planlıyorum. Farklı eyaletlere gidip bu eyaletlerin her birinde, bu sergide gösterilecek bir iş yapmak hedefim. Bunun sonrasında belki Türkiye’de birkaç yıl geçirebilmek isterim. Uzun zamanlı planım ise Avrupa’da bir sanat üniversitesinde eğitim görevlisi olmak. 

Değerli paylaşımlarından dolayı Melih Meriç‘e teşekkür ederiz.