Kaan Sarı İle Röportaj

Kaan Sarı Kimdir?

1978 yılında İzmir’de doğdu. Lisans eğitimini 2000 yılında Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü Serpil AKYIL atölyesinde, Yüksek lisans eğitimini Trakya Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Ana sanat dalında tamamlamıştır. 4 Sanat hareketinin kuruculuğunu yapan sanatçı, prestijli 6 ödül sahibidir. Kişisel ve karma bir çok sergisi bulunan Kaan Sarı, şu an Tekirdağ’da kuruculuğunu yaptığı, sanat insiyatifi Oddartspace’te çalışmalarına ara vermeden devam etmektedir.

Yağmur Uyanmış : Birçok galeri ve merkez kurduğunuzu biliyoruz. Anadoluda Çağdaş Sanatlar Galerisi kurarken yaşadığınız problemler neydi? Nasıl üstesinden geldiniz?

Kaan Sarı : Severek yaptığım işlerin zorluklarını problem olarak görmemeyi öğrendim. Aslında en büyük problemin, ne yapmak istersek isteyelim, bize öğretildiği gibi bir yolu olmadığı ve çevremizde bize kendi bilgi birikimi ile “yapamazsın, olmaz çok zor…” gibi yorumlar yapan insanlardan uzak durarak planlarımı gerçekleştirmeye başlıyorum. Bu doğrultuda bu düşünce yapısı ile başladığım işlerde benim gibi düşünen veya onlar gibi düşündüğüm insanlar ile iletişim kurmayı merkeze oturtuyorum. Geri kalan her şey sadece yapmam gerekenlerden, yapacağım süreye indirgeniyor. Hemen bir anda hiçbir yapı oluşturulmadığı için iyi bir plan süreci gerekiyor. Başladığınız noktaya her zaman sadık kalmalıyız, ana planımızdan uzaklaşmadan, küçük değişkenlikleri gözümüzde büyütmeden, sabırla kabul edersek hedefinize yakın bir noktaya ulaşmış olursunuz. Günümüzde çağdaş sanat birkaç büyük şehir dışında hala seyircisine ulaşmış durumda değil. Öğretmen olmam, çocukları ve gençleri çok sevmem, ben tayin isteyip gitsem bile onların faydalanacağı, eserlerini sergileyeceği bir mekan bırakmam en büyük motivasyonum oldu. Dikkat ettiyseniz problemlerden önce motivasyonumla ilgilenmeyi tercih ediyorum. Ve son olarak iyi iletişim becerileri kurmak için, önce kendinizin yaptığınız işlere inanması gerekiyor ki karşınızdaki insanlara doğru anlatabilelim. 

YU : Daha önce Nevşehirde yaşamışsınız ve şu anda Tekirdağ’da yaşıyorsunuz. Bulunduğunuz coğrafyaların sanatınıza bir etkisi oldu mu? Bölge halkının sanata yaklaşımı sizin de bakış açınızı etkiledi mi?

KS : İzmir’de doğdum, Eskişehir’de üniversiteyi okudum, Kütahya’nın Domaniç ilçesinde öğretmenliğe başladım, Nevşehir ve Tekirdağ sonrasında geliyor. Ama doğduğum yıldan bugüne kadar yaşadığım her şehrin doğası, dili, kültürü, yemeği, havası, insanı, tüm bu bileşenleri resimlerimde ve yazdıklarımda çok büyük etkisi oldu. İzmir’de sokaklarda duvarlara renkleri canlı ve  renkleri bol resimler yapardım, bunun grafiti olduğunu sonradan öğrendim. Eskişehir’de kapılar ve pencereler üzerine resimler yapardım, renk kullanmaya devam ettim ancak üç boyutlu malzemelerde resimlerime girmeye başladı. Domaniç’te ormanları ve dev kayaları, ormanlarda kayalar üzerine büyük boyutlu resimler yapardım.  Nevşehir gerçek bir değişim süreci oldu. Bozkır, soğuk, kaya oluşumları ve tüm bunların renkleri resmimde, hem figür hem de renk anlamında bir değişime sebep oldu. Doğa, kültür ilişkisi ve yüzlerce yıllık ikonlar perspektif algımı çok değiştirmişti. Tekirdağ’da ise tekrar renk daha baskın hale geldi. Konularımda toplum ve psikoloji üzerine yoğunlaştığım bir döneme girdim. Yaşadığım tüm şehirlerde önce “çok garip” olarak tanımlandım. Sanat hemen özümsenmeyeceği için, zaman içerisinde kurduğum diyaloglar, yaşadığım şehirlerdeki insanlarda saygıya dönüşmeye başladı. Sanatçı etkilenir ve eserlerine yansıtır, izleyeci eserle kendinin gerçeğini keşfetmek için bir yolculuğa başlar. Tabi bu sanatsever insanlar için geçerli bir durum.

YU : Kariyerinizin parlama noktası hangi aşamaydı? Başardığınızı tam olarak nasıl ve ne zaman anladınız? Ya da tam olarak başarıya ulaştığınızı düşünüyor musunuz?

KS : Kariyerimin parladığını düşünmüyorum. Bu çok uzun bir yolculuk. Her yeni resmimde ve projemde sıfırdan başlıyormuş hissi daha ağır basıyor. Bu beni motive eden etkenlerden biri. Çünkü yaptığım resimler birbirinin aynı değil. Sanat üretiminde başarı diğer bir resme başlayana kadar devam ettiği için buna başarı değil macera demek istiyorum. Başarıya güdümlü olmamak gerektiğini düşünüyorum. Kendi zihnime yetişebildiğim noktada mutlu olabiliyorum. 

YU : Sanatçı kişiliğinizi gerçek benliğinizden ayrı biri olarak mı değerlendirirsiniz yoksa sizi tamamlayan bir özellik mi?

KS : Çok kısa bir cevap vereceğim. Neysem o’yum.

YU : Sadece sanatınızı icra etmek yerine kariyerinize eğitmenliği de ekleme sebebiniz neydi?

KS : Sanat eğitmenliğini, sorumluluk gerektiren terapi gibi hissediyorum. Çocukluğumda ve gençliğimde hep bir mentor eksikliği yaşadım. Neden çevremde yaşayan çocuklara ve gençlere, hayatlarını kurgularken destek vermeyeyim ki? Bu tercih öğrencilerim varken beni mutlu ediyor, ancak tek sıkıntımız sanat eğitiminin önemi hakkında en ufak fikri olmayan diğer branş öğretmenleri oluyor. Onlar her zaman sınav odaklı! bir yarış içinde oldukları için insanın kendi yolculuğunu pek göremiyorlar. Sanat eğitmenliği yaparak öğrencilerime kendi hayatlarının olduğunu hatırlatmak ciddiyet gerektiren keyifli bir yolculuk. Bir insanın hayatında olumlu bir katkım olursa, çok beğendiğim bir resmi tamamlamış gibi hissediyorum.

YU : Kurduğunuz galerilerde ve merkezlerde çağdaş sanatlar üzerinde durduğunuzu görüyoruz. Çağdaş sanatları sizin için özel yapan nedir?

KS : Çağdaş, güncel olan sanat çok geniş kapsamlı. Sadece kişisel sergi açmak üzerine yoğunlaşmak, günümüzde çokta etkili değil artık. Farklı materyallerle üretimde bulunmak çok keyifli. Bir mandal artık sadece bir mandal olarak kullanılmıyor. Üretim o kadar hızlı ki, insan düşüncelerini çoğulcu malzeme kullanarak daha net anlatabiliyor. Tabi kurduğum galerilerde çağdaş sanatın dışında da sergiler, daha gelenekselci eserlerde sergiliyorum. Yapılagelmiş olanları incelemeden bir yere varmaya çalışmak pek mümkün değil.

YU : Rol modeliniz olarak gördüğünüz bir sanatçı var mıdır? varsa hangi özellikleri onu takdir etmenizi sağlamaktadır?

KS : Figüratif resmi sevdiğim için Francesco Clemente, Remedios Varo benim için ayrı yere sahip. Sanatçı dendiği için Cesare Pavese’nin, Oğuz Atay’ın, Sabahattin Ali’nin, Yaşar Kemal’in, Nazım Hikmet’in ve bir çok yazarın eserleri. Kieslowski’nin,David Lynch’in ve daha nice yönetmenlerin filmleri. Chopin, Radiohead, Pink Floyd, Vangelis, Dead Can Dance ve daha birçok  besteci ve müzik grubu eserleriyle rol model olmaya devam ediyor. Beni başka dünyalara ve düşüncelere taşıyan her dönemin kendi ustası veya ustaları, yolculuğumda ürettikleri için minnettarım. Umarım bende bir gün onlar gibi anılabilirim.

YU : Eserlerinize başlamanız için ilham gelmesini bekler misiniz? ya da ilham aramanın sanatçılıktan uzaklaştırdığını düşünür müsünüz?

KS : Eserlerime başlamak için çok beklemem. Günlük hayatta bir insanın bakışı, duyduğum bir ses, asfaltın griliği, yağmurun yağması benim için yeterli sebeplerdir. Olaylar ve anlar arasında bağlantı kurmayı, hikayeleştirmeyi, nesnelerin ve canlıların hikayelerin aslında ne kadar uç boyutlarda nesnelleştireceğimi düşünürüm. Sanatçı algısı açık, yorum yapabilen, yaratıcı, özgün insan olmalıdır. Zaten bu yüzden herkes sanatçı olamıyor. Resim yapmak ile eser üretmek farklı kavramlar. İlham aranıyorsa bir yerde bir eksik var gibi hissediyorum.

YU : Eserlerinizde farklı malzeme tekniklerinin kullanıldığı, sürrealist anlatım etkileri görüyoruz. Sizin için öncelik akım mı, teknik mi, tema mı?

KS : Öncelik tema (konu). Farklı malzeme teknikleri değişkenlik göstereceği için çok önemsemiyorum. O an en yakınımda hangi malzeme var ise bir araç olarak kullanıyorum. Akım olarak, her ne kadar uluslararası sürrealist sanatçı topluluğu L’ Age Dor ile yakın temas kursamda, neo ekspresyonist eserler beni heyecanlandırıyor. Özellikle 1980 ve sonrası neo ekpresyonist sanatçılar. Bir yandan yüksek lisans konumun “Sürrealist Kadın Ressamlar” olması sürealizmin geçmişten günümüze değişimide beni etkiliyor. Konularım ise şimdiye, bu ana ait. Artık kimse olduğu gibi değil. Bu çok korkutucu bir heyecan veriyor bana. Konularım kutsal olan, sıradan olan, alışıla gelmiş her kavramın yavaş yavaş yeni değerlere evriliyor. Sanatçı olarak bu hızlı değişimin tanığı olmak ve bunu eserlerime taşımak beni heyecanlandırıyor.

YU : Güzel Sanatlar Fakültelerinde eğitim almak isteyen gençlere tavsiyeleriniz nelerdir?

KS : Mutlaka okuma alışkanlıklarını geliştirmek gereklidir. Felsefe, psikoloji, tarih, bilim ile ilgilenmeyenler oldukları yerde kalırlar. Bol bol hakemli dergilerde yayımlanan makaleler, tezler, nitelikli sanat dergilerini okumalarını tavsiye ederim. Mutlaka dil öğrenmelerini ( litaretür taramaları için ) ve mümkünse iki dil öğrenmek onları daha fazla geliştirecektir. Bölüme girdikleri andan itibaren bunun bir başarı yarışı değil, kendini gerçekleştirme yolculuğu olduğunun bilincinde olmaları gerekli diye düşünüyorum. Önyargı ve sanmak, her insanın en büyük engeli olduğu için farklı olanı denemekten korkmamaları özgüvenlerini geliştirmelerine yardımcı olacaktır. Ama özgüven, gereksiz, şişirme bir özgüven olmadığı zaman faydalı olacaktır. Üretmeyi yaşamlarının parçası olarak görenlerin güzel sanatların disiplinlerinde okumasını tavsiye ederim. Sanatçının hayatında ilk dostu, ilk aşkı, evliliği, ailesi her zaman sanattır. Kısa süreli eğitimle bir noktaya ulaşılmadığının bilincinde olarak güzel sanatlar eğitime başlamanın gerekliliğini düşünüyorum. Meslek sahibi değil, yaşam amacı sahibi olmak için, fakültelerin ilgili bölümlerinde eğitim hayatına başlamalarını tavsiye ederim.

Değerli paylaşımlarından dolayı Kaan Sarı‘ ya teşekkür ederiz.